Dört Duvar Kitabının Görseli

Dört Duvar - İsmail Zeki

Canvelat, Sri Lanka Tamil Kaplanları’nın büyük bir hayranıydı. Zaten onların kendi ülkelerinde Sinhaniler’e karşı giriştikleri savaşta canice katliamları, intihar eylemleri ve bunlar için gerekli parayı bulma yöntemleri, Canvelat’ın örgütü için en büyük örneği teşkil ediyordu. Adam kaçırma, fidye, Avrupa’ ya göç ettirdikleri binlerce kişiyi vergiye bağlama, kızları satma, sahip oldukları gemi, uçak ve silahların sayesinde dünyanın her yerinde adlarından söz ettirmeleri gibi hususlar örgütün dilinde her zaman büyük bir devrim başarısı olarak anlatılırdı.

Marksist – Leninist çizgi Tamil Gerillaları ile kendileri arasındaki en önemli ortak payda olmuştu. Onlar 1976 yılında örgütlerini legalleştirmek için katliamlara başladıklarında, Türkiye’de de Kürdistan İşçi Partisi adıyla aynı çizgi ve yöntemlerde girişimler başlamıştı.
Sri Lanka İngilizlerin sömürgesiyken, Tamillerle Sinhaniler’i uyum içinde birlikte olmaları yönünde herhangi gayreti olmadığı gibi özellikle de ayrıştırma çabaları olmuştu. Türkiye’de de Amerikalılar’ın ve İngilizler’in Türk-Kürt kardeşliğini zedelemek için her türlü tiyatroyu sahnelemelerinin aynı tarihlere rastlaması da manidardı.

Canvelat Bülent’in dalıp gittiğini görünce ‘’ Hey! ‘’ diye seslendi.

-Ne daldın öyle?

-Çandırike’yi düşündüm ağabey!

Tapınak Fahişeleri JEZEBEL - İsmail Zeki

Emre, kadın tuvaletteyken cep telefonuyla eşini arayarak nasıl olduğunu sordu. Eşinin uykulu ses tonu, sanki rahatsız olmuş gibi konuşması onu yine sinirlendirse de, O, gece Azra’yla buluşacağını hesaplayarak fazlaca üstelemedi. Karısı sadece ‘’Hiç!’’ demişti. ‘’Hiç!’’… Doğa’nın önemli konularda, sohbet ederlerken, ya da hal hatır sorulduğunda ‘’Hiç’’ demesinden nefret ediyordu. O hiçin arkasını merak ediyordu. Söylemek istemediği şeyler için mi, kendi kendini önemsiz hissettiği için mi, yoksa karşısındakini yok saymak için mi öyle ‘’Hiç’’ diyordu, bunu bir türlü anlamıyordu.
‘’Hiç! Hiçlik!
. Emre’nin bataklığından  Arda’nın ipiyle çıkamazsın Doğa, diyor Ayşe Selin… Zihninden çıkmadan kalbine yol açamazsın…

Maskeci (Bir J. G. Jung hiâyesi) - İsmail Zeki

Maskeci: Bir C. G. Jung Hikâyesi – İsmail Zeki

Belki sizin gölgeniz de konuşuyordur, tıpkı sizinkine benzeyen sesiyle, ses aynı olunca tabi kendi kendinize konuştuğunuzu zannediyorsunuzdur, ama inanın o siz değilsiniz, sizden çok farklı, sizin klonunuz gibi biri, gölgeniz. Üstelik gölgeniz gecenize hiç de uygun olmayan bir maskeyle fısıldamaktadır; mutluysanız mutsuzluk, iyiyseniz kötü, güzelseniz çirkin, neşeliyseniz zırıldayan, ağlayan bir maskeyle. Gündüzleri ise açıkça konuşur durur, siz her ağzınızı açtığınızda. Hiç de aklınızda yokken hatırladığınız en kötü anınız, siz keyif içinde en mutlu olduğunuz bir anda ortaya çıkıyorsa, inanın bunu yapan siz değilsiniz, o eskiden kalma resimleri yeni bir hikayeyle gözünüze sokup, bağırarak fısıldayan maskecinin ta kendisi…

Evet, evet Maskeci…

Gölgede güçlenen Maskeci…

Bastırıp derinlere gönderdiğimiz her düşünce, duygu veya sezgilerin enerjileriyle güçlenip Maskecinin taktığı maskelerle hiç olmadık zamanlarda beliriveren Gölge…

HİÇ - İsmail Zeki ERDOĞAN

Emre, kadın tuvaletteyken cep telefonuyla eşini arayarak nasıl olduğunu sordu. Eşinin uykulu ses tonu, sanki rahatsız olmuş gibi konuşması onu yine sinirlendirse de, O, gece Azra’yla buluşacağını
hesaplayarak fazlaca üstelemedi. Karısı sadece ‘’Hiç!’’ demişti. ‘’Hiç!’’… Doğa’nın önemli konularda, sohbet ederlerken, ya da hal hatır sorulduğunda ‘’Hiç’’ demesinden nefret ediyordu. O hiçin
arkasını merak ediyordu. Söylemek istemediği şeyler için mi, kendi kendini önemsiz hissettiği için mi, yoksa karşısındakini yok saymak için mi öyle ‘’Hiç’’ diyordu, bunu bir türlü anlamıyordu.
‘’Hiç! Hiçlik!
Önce Asmedous sonra Ay Tanrıçası belirdi zihnimde. Onlar tamamlanıp elimle tutunca Tanrı’yı Kıyametten Vazgeçirmek isimli iki seri romanım çıktı geldi. Sonra da 11:11 Tasavvuf ve İyileşme… Eşzamanlılık ve Tasavvufa dair farklı bir yaşantıyı sunmak istedim onunla. Şimdi de HİÇ… Emre’nin bataklığından
Arda’nın ipiyle çıkamazsın Doğa, diyor Ayşe Selin… Zihninden çıkmadan kalbine yol açamazsın…

E-50 TANRI'YI KIYAMETTEN VAZGEÇİRMEK (BUZ ÇİÇEĞİ) - İsmail EREOĞAN

Araç merkez hangara girip, sadece görevlilerin geçtiği camlı büyük kapının önünde durdu. Dışarıdan bakıldığında dev bir camekân gibi duran kapı, sürekli mantralar gösteren ekrana dönmüştü. İç içe geçmiş ve renklerin birbirinin etrafında döndüğü, insanın algısını karıştıran mantralar çeşitli geometrik çizgilere sahipti. Şef kapıya birkaç saniye daha bakarsa, büyülü bir başka dünyaya dalıp gideceğini biliyordu. Paralize durum oluşturma kapısı anlamındaki Algı Geçidi adını verdikleri bu kapı, kadim bilginin teknolojik versiyonuydu. İllüzyon oluşturuyor ve istenilen algının canlandırılmasına sebep oluyordu. İstihbarat şefi buraya ilk geldiğinde; simülasyon odasında kendisine öğretilmiş olmasına rağmen epeyce
çuvallamış ve İşitsel Anıları Hatırlatan sol dönencelerin etkisine girip, bakışlarını odaklamış, sonrasında da askeri bir emir almış gibi; emredersiniz efendim! diyerek yanındaki askeri bayıltmıştı. Üç eğitimli askerin hakkından gelecek bir güçle savaşmıştı. Ta ki doktorlardan birinin kapının arkasından Dur asker! komutuna kadar. Şimdi yine o kapının önünde duruyordu ama bu kez Yeni Ses Formu oluşturan sağ dönencelere odaklanarak. Nuh’un Gemisi Teknoloji Köyü’ne hoş geldiniz… Görsel Anıları Hatırlamak istiyorsanız dik ileri, sonra sol yukarı bakın… Tabi başınızı hareket ettirmeden… Duyma ve Ses Hafızasından bir şey arıyorsanız, sol aşağı bakın. Dokunma Hafızası için sağ aşağı. Yeni Görsel Oluşumlar için sağ yukarıyı kullanabilirsiniz. Koku ve Tat için direk aşağı bakın…
Deneyin, deneyim kazanacaksınız!

11.11-TASAVVUF VE İYİLEŞME - İsmail Zeki ERDOĞAN

11:11 pek çok insan için ilgi çekici bir yakınlıkta yaşamlarında durmaktadır. Gündelik hayatınızda bu sayılar birkaç kez size görünür. İlginizi çekmeyen bu sayılar daha sıklıkla, onun tesadüf olmasının ötesinde bir anlamı olabileceğini düşündürecek sıklığa gelince- yaşadığınız bu olayı etrafınızdaki insanlarla paylaşmaya, bu tesadüfün anlamını merak etmeye başlarsınız.
Merakınız bu sayıların ne anlama geldiğinden çok, ‘’neden bu sayılar size görünmektedir? ‘’ üzerine yoğunlaşır. Bir süre sonra bunun tamamen rastlantısal bir fenomen olduğunu, ilgi çekici bir yanının olmadığını düşünür, unutursunuz. Yaşamınızda bu sayıların sizin için beliren bir kapı olduğunu ise asla düşünmezsiniz. Çünkü farklı günlerde birden bire saate baktığınızda zamanın 11:11 i göstermesini tamamen tesadüfle açıklamak, 11:11 kapısından içeri girmeniz için bunun size kolektif dış bilinçten gelen bir uyarı olduğunu anlamaktan daha kolaydır.
Okumaya devam edin. Satırlar sizi şu an yaşadığınız gerçekliğin ötesinde başka gerçekliklerin olduğu yerlere götürecek; varoluşunuzla ilgili arada bir de olsa içine düştüğünüz kaygılardan ( geçmiş ve gelecek ) kurtaracaktır. Bu bir iddia olmanın tamamen ötesinde, size yol gösterecek olan kadim zamanlar öğretilerinin modern açıklamalarıdır. Yaşanan kaygılar ise post-modern hayal ürünleridir.
Bu kitap için şimdi saat 11:11.
Sessizlik zamanı.
Zihnin durdurulduğu ve ‘’ Mutlak bilincin ‘’ sesinin zihne dolduğu an…

AY TANRIÇASI - İsmail Zeki ERDOĞAN

Olan hiçbir şey yok olmuyor…

Bir şekilde devam eden bir akış bu! Bir türlü adını koyamadığımız bir döngü, yaşadığımız…

Belki de hikayelerini hiç bilmediğin atalarının duygularını, bu günkü koşullarda yineliyorsun sadece. Onların yarım kalmışlıkları, tamamlanma arzusu olarak ortaya çıkıyor sende. Asırlar öncesindeki bir ninen, sevip de kavuşamadıysa; belki de sırf o yüzden, bir türlü beceremiyorsundur sevmeyi!

Belki de o yüzden, içinde seni zorlayan şeylerin nedenini, farkında olmadan geçmişte arayıp duruyorsun.. Belki de öncesini merak etmen o yüzden.. İşte o yüzden seviyorsun masalları..

Belki de mısırdan yapılmış ekmeği ve şarabı ile kaçırılan bebeği için yollara düşen Thyatralı Lila’nın yazgısı da gerçek olur bir gün… Bir gün, keskin kılıcı kendine döner Pergamonluların!

E-4.0 TANRI'YI KIYAMETTEN VAZGEÇİRMEK - Post - Modern Bir Kehanet - İsmail Zeki ERDOĞAN

Endüstri 4.0 teknolojisi, İnsan klonlama ile yapay zekayı bir araya getirmeyi başarmıştı. O sırada Çin’de Endüstri 4.0 devrimi, büyük bir coşkuyla kutlanırken, gökyüzünde gösteri yapan binlerce dron, bir anda kalabalığa saldırarak yüzlerce kişiyi öldürdü.

Aynı esnada Kudüs el- Aksa’da bombalı bir saldırıyı ise, klonlanmış bir gazeteci gerçekleştirmişti… Bu olayların tam ortasında, Vatikan’ın içinde, Papa’ya bir suikast düzenlendiği haberi duyuldu. Bütün bu kargaşalardan birkaç gün sonra, Çin’den yayılan bir virüs salgını haberleri gelmeye başladı…

Puduhepa isimli yapay zeka ise, klonlanan bir çok ajanı, bedenlerine yerleştirilmiş çipler aracılığıyla, istediği gibi yönetebiliyordu.
Puduhepa yazılımının bir şekilde Türklerin eline geçtiğini öğrenen İsrailliler, ajan Elizbeth’i İstanbul’a gönderdi. Onun gelişini öğrenen Türk D Şirketi de, ajan Fatih’e Elizbeth’i kontrol altında tutma görevi verdi.

ASMODEUS - İsmail Zeki ERDOĞAN

Tanrı’nın bir olduğuna tam şuurlu olarak iman etmek, bilinç kanallarının daha açık olmasıyla ilişkilendirilebilir.
Bu da evrensel bir duyarlılığa sahip olmayı, şefkat ve merhameti, kavram olmanın ötesinde hissedip yaşayabilmeyi, evrenin bütün galaksi ve yıldızlarında geçerli olabilecek bir ahlak anlayışına sahip olmayı gerektirir.
Sevmek ve sevdiğinin farkında olmak, ilahi bir iştir.
Tıpkı insanın kendisini sevdiğinde kendisiyle ilgili düşüncelerinin, tamamen sevgi içerikli olması gibi.
Bu kaçınılmaz bir yazgı gibi, insanın bilincinde olduğu, bir var oluş gerçekliğidir.
Kendini bilmek de bu cümledendir.
Kendini bilen ve seven bir insanın bilinci, Tanrı’nın bilinciyle kesiştiği kümede, daha fazla elemana sahip olur.
Bu Tanrısal akış için Tanrı’nın kapılarını, kendini bilerek çalmak demektir.
Peki ya, çalınan kapı Tanrı’nınki değilse!..
Kime dua ettiğini, kimden yardım istediğini bilmeyen Ademoğlu, Tanrı’sal akıştan kopunca, bir daha bağlantıyı kuramamıştır.
İdris’, İlyas’ ve İsa’ya (A.S) lütfedilen bilinci, Hz. Muhammed (S.A.V)’ e verilen olağanüstü gücü anlamanın önündeki engel nedir?
Onların önünde, kendi sabırsızlık ve aceleciliklerinden, yine kendilerinin doğurduğu, Asmodeus ve Lilith durmaktadır…
Yeryüzünün bilinç kapılarında bütün güzellikleri ve çirkinlikleri, iyilik ve kötülükleri, doğruluk ve yanlışlıklarıyla, Asmodeus ve Lilith durmuş, sırıtmaktadır…
Ademoğlu ise, onları akıl sahnesinde oynadıkları, en güzel oyunlarda seyretmektedir.
Bilince giden kapının anahtarı ise, unutturulmuştur!
Halbuki;
Kaf!… Bu Şanlı Kur’an çok yücedir…
Bilinç kapısının Kaf anahtarıyla açılacağı ise, pek çok Ademoğlu için, bir sırdır.